Monday 17 November 2008

“VAR” İLE “YOK” ARASINDA
TÜRKİYE’DE SANAT ELEŞTİRİSİ

Hazırlayan: Seda Yörüker

Neresinden bakarsanız bakın Türkiye’de en az sanatın kendisi kadar tartışılan bir konu da sanat eleştirisi. Önceleri edebiyatçılar, sonraları bizzat ressamlar tarafından yapılan sanat eleştirisi, bugün “var”mı, “yok” mu diye tartışılıyor. İçimizdeki sorun; sanat eleştirisini, sanat eleştirmenleri dışındakiler aşağıdaki iki soru üzerinden cevapladı. Kuşkusuz burada çıkan sayısal sonuçlar, soruları yanıtlayanların cevapları doğrultusunda şekillendi, dolaysıyla daha geniş bir topluluğun sonucunu yansıtmıyor. Ancak sanatsal bakış açılarının birbirinden farklı olmasına özellikle özen gösterilmiş 40 civarı kişinin yanıtları, Türk sanat ortamında sanat eleştirisine bakışı mikro düzeyde dahi olsa yansıtabilir.

Sadece sanat eleştirisinin değil eleştirinin kendisinin başlıbaşına modernizmin temel bir sorunsalı olduğu düşünülürse Türkiye’nin modernizmle ilişkisine paralel olarak ele alınabilecek bir sanat eleştirisi ya da onun neden “yok” olduğu meselesi daha da anlaşılır olacaktır. Diğer taraftan geçmişte Fikret Adil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Sezer Tansuğ gibi erkeklerin temsil ettiği sanat eleştirisi alanında hiçbir kadının varolmayışı ne kadar dikkat çekici ise bugün en azından burada çıkan bir sonuçla bu alandaki iktidarı bir kadının; Ahu Antmen’in yerinden oynatması aynı ölçüde anlamlıdır.


1- Türkiye’de mevcut sanat eleştirisinden memnun musunuz?
2- Sizce Türkiye’de en iyi sanat eleştirmeni kim?


SANAT ELEŞTİRİSİ HANGİ KELİMELERLE ELEŞTİRİLDİ?

kamplaşma, dil, dedikodu, piyasa, yargılamak, isim vermek, ithal etmek, karşılaştırmak, diplomatik olmak, yeniden üretmek, finanse etmek, akım yaratmak, öğretmek – öğrenmek, kısır, ilişkiler ağı, ironik, kıskançlık, bağımsız, kahin, sanat tarihçisi, birincil kaynak, sempati – antipati, pazar, korkmak, basın, argümantasyon, bankalar, AICA, akademik, güncel sanat, pasifize edilmek, duyarlılık, entelektüel, cesur, spekülasyon, modern, çok bilmiş, Pierre Restany, gazeteler, feodal kültür, boşluk, modernist, dürüstlük, güç odakları, küratörlük, terminoloji, sektör, demokrasi, meslek, sanat dergileri, Clement Greenberg, Edward Lucie Smith, D Grubu, New York Times, sürü kültürü, basın bülteni, angaje, objektif olmak, kirlilik, underground, analiz etmek, sergi gezmek / gezmemek, küçük-burjuvalaşma, çağdaşlık, kemikleşmiş, haksızlık, öncü, samimiyet, Batı, hobi, sanatçı içgüdüsü, sıradışı, Postmodern, Guardian, Le Monde, dönüm noktası, Damien Hirst, plastik sanatlar, Orhan Pamuk, kötülemek, sanat tarihi, kaotik ortam, sistem, edebiyat yapmak, siyasal, kuram, kurum, uzman, abici-ablacı, takım muhabbeti, bön-pozitivizmi, derinlik, çoğulculuk, övgü / yergi, ateş etmek, …


ALP TAMER ULUKILIÇ (Sanatçı)

1- Bankalar gibi bir takım kurumların tekelinde ve onlar için çalışan sanat eleştirmenleri var, dolayısıyla Türkiye’de fikir olarak bağımsız bir sanat eleştirmenliğinden bahsetmek çok zor.
2- Ahu Antmen


ÖMER ULUÇ (Sanatçı)

1- Hiç değilim. Öyle bir şey yok zaten, çünkü basın itibar etmiyor. New York Times’ın sanat eleştirmenlerini herkes tanır, onların bir itibarı vardır, yazdıkları önemlidir, Türkiye’de ise sanat magazinleşiyor, sanat eleştirisi de magazinleşiyor ancak ben nitelikli bir eleştiri göremiyorum.
2- Ayşegül Sönmez


TOMUR ATAGÖK (Sanatçı, Müzeci)

1- Eleştirmenlik nesnel değerlendirme gereken bir alan. Bu alandaki kaynağın kendisi olan yapıt ise sanatçının nesnelliğin ötesinde duyarlık ve sezileriyle yaptığı özgün bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Eleştirmenin ayrı ayrı sanatçı ve sanat yapıtını inceleyip onun özgünlüğünü tanımlayıp değerlendirmesi ve yorumlaması hem geniş bir bilgi birikimi hem de duyarlığı gerektirir. Ayrıca araştırma yapan bir kişi eleştiri yaparken birincil kaynakları kullandığında öze erişebilir. Bir başka zorluk, sanatta kaide ve kurallar olmadığından, her bir yeni yapıt eleştirmen için çözümlenmesi gereken bir tür bilmecedir. Müzecilik bağlamında araştırmada birincil dereceden kaynaklar sanat yapıtının kendisi ve sanatçıyla yapılan görüşmedir. Sanatçının ne yapmak istediği hakkındaki sözlü ya da yazılı ifadesinin sergilenen yapıta yansıyıp yansımadığı görmek, karşılaştırmak ve değerlendirmek eleştirmenin gücüdür. Ama bu gücün gerisindeki bilgi yeterli olmadığında, eleştirmen sanat yapıtının değerlendirmesindeki aşamaların bazılarını atlayabilmektedir. Eleştirmenlik kolay bir meslek değildir. Bazen bir öğretmen, bir yol gösterici olabilir, bazen de yazdıklarıyla herkesi ürküten bir çokbilmiş. Ama bir başka zorluk etik bir davranış gerektiren bir meslek olmasıdır. Ama sanatçının sağlıklı bir yolda ilerlemesi onu anlayan ve anladıklarını yazıya dönüştüren bir eleştirmenin desteği ile mümkün olabildiğinden, ona, o dönemin iyilerini, öncülerini seçen bir uzman olmasıyla ileriyi bile biçimleyen bir kahin de diyebiliriz. Sanat tarihimizde öznel yargı ve değerlendirme yapabilen eleştirmen çok fazla değil. Bunun başlıca nedeni eleştirmenliği seçen kişilerin sanat tarihi alanında çalışmalarını kitaplardan ve dialardan öğrenirken, sanatın temel bilgilerini atölye ortamında alamamış olmasıyla sinirli sanat birikimini kişisel yorumlarla kapatmalarıdır. Ama hepimizin anımsaması gereken eleştirmenin ciddi görevi onun sanatsal yazı yazmak değil, yapılmış sanatı değerlendirebilmesidir. Onun aracılığıyla toplum sanata daha duyarlı olacaktır. Türkiye’deki sanat ortamı yavaş gelişiyor, bunun bir nedeni toplum olarak her alanda olduğu gibi sanat alanında da doğruları söylerken yüze değil, arkadan eleştirmeyi bir yol, yöntem olarak kabul etmemizden mi kaynaklanıyor? Sorgulamak gerekir.

2- Ahu Antmen, düşündüğüm eleştirmen kavramına en yakın olan.



ALTAN ÇELEM (Sanatçı)

1- Memnun değilim, zaten bu alanda sayısal yeterlilik de yok; oldukça az eleştirmen var.
2- Ahu Antmen


NURAN TERZİOĞLU (Galerici)

1- Benim kişisel olarak memnun olup olmamamın ötesinde, sanat eleştirisinin basında yeteri kadar yer almaması önemli. Genç sanat eleştirmenlerin desteklenmesi ve bunların basında yer bulabilmesi gerekir.
2- Eleştirilerine, kendi yorumlarıyla birlikte bilgi ve donanımını da ekleyebildiği ve hakkında yazdığı konuya bilerek ya da bilmeyerek küçük katkılarda bulunduğu için Ahu Antmen


ÖZDEMİR ALTAN (Sanatçı)

1- Bütünüyle geri kalmış bir ülkenin sanatının da geri kalması doğaldır. Niye iyi müzeciler, galericiler, küratörler ve eleştirmenler olsun?!
2- Tabii ki ülkede o söylediğiniz sanat eleştirmeni yok.


ARZU BAŞARAN (Sanatçı)

1- Hayır, memnun olduğumu söyleyemem. Çoğunlukla her disipline ait duygusal bir bakış açısı ve kamplaşmış bir zemin olduğunu düşünüyorum. Yazılan eleştirilerin birçoğunun objektiflikten uzak ve derinlemesine bir analizden yoksun olduğu kanaatindeyim. Ancak bu yeni bir durum değil, eskiden beri sempati - antipati ilişkisi eleştirileri yönlendiren bir yaklaşım oldu.

2- Sanat yapıtına, hangi disiplinden olursa olsun yapılanı anlamak için belirli bir derinliğe ve çoğulculuğa daha yakın durdukları için Levent Çalıkoğlu ve Ahu Antmen diyebilirim.


BEDRİ BAYKAM (Sanatçı)

1- Memnun olabilmem için gazetelerin gerçek anlamda ve yeteri kadar buna yer ayırması, yetkin eleştirmenlerin olması ve aslında böyle bir ortamın oluşması gerekir. Sanat eleştirisine gazeteler yeteri kadar yer ayırmıyor, sanat dergileri ise gazeteler kadar güçlü olmadığı için eleştiri underground kalıyor.
2- Üç, dört tane beğendiğim sanat eleştirmeni var, ancak UPSD başkanı olarak tek bir isim vermem doğru olmaz.


ELİF URAS (Sanatçı)

1- Öncelikle sürekli olarak Türkiye’de bulunmadığımdan belki de mevcut her yayın organını takip edemediğimi belirtmek isterim. Türkiye’de sanat eleştirisi yok gibi. Nasıl memnun olabiliriz ki?Eleştiri derken işleri hem pozitif hem de negatif yönleriyle ortaya koymaktan bahsediyoruz ama sanırım böylesi bir dürüstlük sanki bizleri rahatsız ediyor, susturuyor. Radikal gazetesi dışında hiç bir gündelik yayın organının güncel sanatı takip edip eleştiri yapan bir yazarı var mı? Sanat yazıları gündelik basında haber olmaktan öteye gidemiyor.

2- Bir tek Ahu Antmen'i sanat eleştirmeni olarak biliyorum ve beğenerek, ilgiyle okuyorum.


EKREM KAHRAMAN (Sanatçı)

1- Değilim. Çünkü artık eleştiri de eleştirmen de küreselleşmeci güncel sanat sistemi tarafından sanat ortamından neredeyse dışlanmış görünüyor. En azından olabildiğince pasifize edilmiş durumda. Bunun bir nedeni planlı bir biçimde eski sanat anlayışı olarak görülen anlayışların dışlanması gerektiği yönündeki bir ideolojik tartışmanın ve planın gereğiyse diğer nedeni de, modernist sürece ait sanat yazarı ve eleştirmenin koltuğuna artık çok daha farklı niyetlere, olanaklara sahip, arkasındaki sanat dışı siyasi güç tarafından çok daha yetkilendirilmiş görünen yeni tip küreselleşmeci küratörün oturtulmuş olmasıdır.
Eğer eleştiriyi sanat yapıtının düşünsel olarak incelenmesi, kavranması, gerektiğinde sorgulanıp yargılanması ve yapılanın yeniden dönüştürülmesi olarak algılarsak kavramın bu noktada yeniden gözden geçirilmesi, hatta yeni bir içerikle anlamlandırılması gerektiği kanısındayım. Bunu da öncelikle bu işle ilgilenenlerin yapmaları gerektiğini düşünüyorum.
Bütün dünyada 1990’lı yıllardan itibaren birçok alanla birlikte sanatta da bir dizi kaymalar gerçekleşti. Bazı kavramlar kökten yer değiştirdi ya da gerek anlamsal gerekse işlevsel olarak yeni pozisyonlara taşındı. Örneğin yapıt ‘iş’e, sanat güncel sanat’a dönüştürülürken sanatçı da bir tür işçiye indirgendi. Yine geçmişte adı ‘eleştirmen’ olan bazı kimlikler -yer yer yazı yazmayı sürdürseler bile- pozisyonlarını ‘küratör’lük üzerinden yeniden konumlandırdılar. Bu kimlikler artık kendilerine ‘eleştirmen’lik yerine ‘küratör’lük tanımlanmasını daha uygun buluyorlar. Kendileri öyle bulmasalar bile kanımca bu kimliklerin artık eleştirmen olarak adlandırılması mümkün görünmemektedir. Çünkü artık bağımsızlığını ve özgürlüğünü kaybetmişlerdir. Eski eleştirmen yeni küratör artık kendisini daha baştan ‘angaje’ ederek bir dış siyasi/ideolojik güç adına -kendi adına bile değil- bir tür sanat ya da sergi yapımcılığına, tasarımcılığa soyunmuş; bu yönüyle de hem bir eleştirmende olması gereken bağımsız tutumu terk etmiş, hem de bunu kabul eden sanatçı kimliğinin belirleyici parçası haline gelerek o noktada kendisine daha farklı bir iktidar misyonu yüklemiştir. Yani bağımsız yaratıcı eleştirmen gitmiş, onun yerine sanat dışı bir üst ekonomik, ideolojik güce ‘angaje’ yapımcı küratör gelmiştir. Eleştirinin yerini ise bu angaje yapımcının referans olarak kullanmayı düşündüğü dekupe edilmiş sahte ‘metin’ ‘konsept’ almıştır. Özellikle güncel sanatta kavram ya da konsept olarak adlandırılan ön anlam ve sözüm ona sanatsal niyet artık tümüyle küratörün muhayyel varlığından çıkmaktadır ki bu esas olarak sanat adına da insanlık adına da trajik bir durumdur. Eleştirmen ise ne yazık ki henüz aslında neler oluyor olduğu üzerine yeterince düşünmemektedir bile. Olanların farkında mıdır emin değilim. Fakat işin ilginci aslında durum sadece bizde değil bütün dünyada da böyledir.
Kişisel olarak ben böyle bir durumda, zaten çok az sayıda kimliğin uğraştığı bir özel alan olan ‘eleştiri’den memnun olup olmamaktan daha çok sanatçının ve sanat ortamının entelektüel uyanıklığından ve birikiminden söz edilmesi yanlısıyım. Eğer illa da eleştiri diyorsak o zaman da artık bir yapımcıya dönüşen küratörü de eleştiriye tabi tutan yeni bir eleştiriden söz edilmelidir. Öyle ya sergiyi yapan, hatta sergideki ‘iş’i işçi (yeni sanatçı) çalıştırarak oluşturan küratörse eleştirmenin de doğrudan işçiyi değil belirleyici patron olan küratörü irdelemesi gerekmiyor mu? Dünyayı bilemem ama Türkiye’de öyle bir eleştirmen var mı yok mu; kanımca kritik nokta burası… Kaldı ki sanat ortamında kaç eleştirmenimiz ya da sanat yazarımız var ki? Sanırım bir elin parmak sayısını ya geçer ya geçmez. Sürekli bu işi yapanlardan isim isim söz edelim: Kaya Özsezgin, Mehmet Ergüven, Ahu Antmen, Abdulkadir Günyaz, Levent Çalıkoğlu, Ali Akay, Ümit Gezgin, Beral Madra. Buradan Levent Çalıkoğlu, Ali Akay ve Beral Madra’yı artık küratörlüğü tercih ettikleri ve bağımsızlıklarını gönüllü olarak bıraktıkları için listeden çıkaralım. Geriye kalanlar arasından illa da ‘en iyisi’ni seçmek bir şey ifade eder mi etmez mi doğrusu ya anlamıyorum ve doğru da bulmuyorum. Eğer sanat alanıyla ilgili magazinsel, sansasyonel bir niyet taşıyor olsaydık cevap vermek kolay ve eğlenceli olabilirdi ama entelektüel ve düşünsel olarak bunun böyle ele alınmasını, illa da bir tercih yapılmasını faydalı da, haklı da bulmuyorum açıkçası. Birçok sanatçının bir diğeri için “o da sanatçı mı canım?” deyip konuyu dedikodu ve kıskançlık düzeyinde tutup karşılıklı düşünsel alışverişi daha baştan yok ettiği bir yerde “hadi canım Türkiye’de eleştirmen mi var sanki?” de denilebilir ama doğru da olmaz, gerçekçi de. Yukarıdaki isimlerden birisi de çıkıp aynı dar inkarcı kolaycılıkla “ hadi canım Türkiye’de sanatçı mı var?” dese neyi, neresinden tutmuş olabiliriz ki?

2- ….


KEMAL İSKENDER (Sanatçı, Akademisyen)

1- Değilim. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol, diye bir söz var yani sanat eleştirmenleri de ya düşündükleri gibi olsunlar ya da oldukları gibi düşünsünler. Clement Greenberg, Edward Lucie Smith gibi sanat eleştirmenleri yazdıklarıyla akımlar yaratmıştır ancak Türkiye’de böyle bir şey yok. Yazdığı şeylerin arkasında durabilecek, korkmayacak, sürü kültürünün dışına çıkabilecek, birey olan sanat eleştirmenleri gerekir.
2- Mehmet Ergüven


GENCO GÜLAN (Sanatçı)

1- Büyük harflerle; HAYIR. Türkiye'de sanat eleştirisi yok diyerek kesip atmıyorum ama faaliyetin çoğunlukla bir PR kampanyası olarak icra ediliyor olduğunu en başta yazmak gerekli. Yazarların büyük bir kısmı artık sergi yapımcısı ya da danışman payesiyle dolaşıyorlar. Gerçek anlamda özerklikleri yok. Maaş aldıkları kurum ya da kurum sanatçıları hakkında methiye dışında bir şey yazmaları mümkün değil. Gerçek bir eleştiri kültürü olmayan yerde doğal olarak da tartışma ortamı yok. Bu çok ciddi bir problem. Diğer bir yandan bağımsız sayılabilecek sanat yazarları da yazdıklarını yayınlayacak yayın bulamamaktan şikayetçiler. Yazarlar zaten yayınlanan yazıdan ya para alamıyorlar ya da çok düşük telif ücreti ile çalışıyorlar. Dolayısı ile bulundukları konumu tehlike altına sokacak her hangi bir yerleşik kurumu, kişiyi eleştirme gibi bir lüksleri kesinlikle yok. Medya kartellerinin, akrabalık ilişkileriyle sıklaşan safları, aslında içindekileri hapsediyor. Yine benim de sık, sık karşılaştığım sansür, sektördeki geri kalmışlığın en önemli nedeni. Evet, sektörde iki elin parmakları kadar iyi niyetli yazarlar bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Fakat üretimleri gazete ve dergileri aşıp derin tartışmalara ya da referans kitaplara dönüşmüyor. Koleksiyonerler, hayatta olmayan ressamların tartışmalı tablolarını -güya- aklamak için yayın yapıyorlar. Kalın sergi katalogları birer spekülasyon şaheseri. Sonuçta şahsen öğrencilerime ya da yurt dışından soranlara önerecek doğru dürüst sanat kitabı bulamıyorum. Bu gün hala sıkça danıştığım, çalıştığım, beğendiğim sanat yazarları var. İsimlerini de burada saymam gerekli; Marcus Graf, Zeynep Yasa Yaman, Ayşegül Sönmez, Evrim Altuğ, Göknur Gürcan Arat ve Barış Acar. Sanatçılarda artık sanat konusunda ilginç ve önemli şeyler yazıyorlar, örneğin; Nancy Atakan, Ferhat Özgür, Burhan Kum, Gülsen Bal. AICA Türkiye sanatçı yazarları da bünyesine dahil etmeli. Bunları yazarken fark ediyorum ki sanatın değişmesi gibi sanat eleştirmenliği kurumu da değişmiş. Her ne forma dönüşürse dönüşsün eleştiri devam etmeli ve tartışma mutlaka sürmeli.

2- Rahmetli Nilgün Özayten tanıdığım en iyi sanat eleştirmeniydi.


YAVUZ TANYELİ (Sanatçı)

1- Değilim çünkü yapıtlar üzerine eleştiri yapılmaktansa serginin tamamı ele alınıyor. Sanatçının hayatı, dünya görüşü vb. konular eleştiri yazılarında ağır basıyor ama yapıtlar ayrıntılarıyla analiz edilemiyor. Ele alınan sergileri toplu eleştirme sitilinde bir sorun görüyorum.
2- Levent Çalıkoğlu


DENİZ AYGÜN (Sanatçı)

1-Hayır, sanat eleştirisi çok az. Var bile sayılamaz.
2- Beral Madra


ERTUĞRUL ATEŞ (Sanatçı)

1- Memnun değilim çünkü hem kurumsallaşmış bir yapı yok hem de onlar samimi olsalar da inandırıcılığı tartışılacak bir sonuç var ortada.
2- Hasan Bülent Kahraman


MUSTAFA ATA (Sanatçı)

1- Eleştirinin kurumsallaşması gerekiyor ama çok zor. Eleştiri yaparak yaşayan insanlar yok maalesef. İnsanlar bunu ya gerçekten sevdikleri için ya da hobi olarak yapıyorlar ama onların yaşamlarını sürdürmeleri de gerekiyor. Eleştiri yaparak ülkemizde yaşamak çok güç bu nedenle eleştirinin bizim istediğimiz düzeyde gelişmesi de mümkün olmuyor.
2- Canan Beykal


NEŞE ERDOK (Sanatçı)

1, 2 – Bu tarz sorulara yanıt vermiyorum.


İSMET DOĞAN (Sanatçı)

1- Ciddi anlamda sanat eleştirmeni yok. Postmodern düşünceden hareket ederek eleştirinin öldüğü fikrine yaslanan insanlar sanat eleştirisinin oluşmasına engel oluyor. Guardian’ın ya da Le Monde’un sanat sayfasına baktığımda en az yarım sayfa açık ve akademik olmayan ama entelektüel ve ironik olan bir eleştiri yazısı ile karşılaşıyorum ve bu bir gelenek olarak yıllardır böyle süregeliyor. Örneğin Damien Hirst’i 10 yıldır tartışıyorlar.
2- Modern anlamda Ahu Antmen


ÖZGÜR KORKMAZGİL (Sanatçı)

1- Bu konuda hiçbir sanatçının memnunluk duyduğunu düşünmüyorum.
2- Levent Çalıkoğlu


YAHŞİ BARAZ (Galerici)

1- 1850’lerden beri resim yapılıyor ama sanat eleştirisi 1933’de D Grubu ile başlıyor. Bu süreç 70’lere kadar çok zayıf ilerliyor ancak bu dönemle birlikte Sezer Tansuğ bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. Kendisi sergiler hakkında yazı yazdığı zaman büyük bir gerilim yaratırdı, o sergilerin gündeme taşınmasını sağlardı. Yazılarını beğenenler ve beğenmeyenler ikiye ayrılmıştı. Türkiye’de sanat eleştirisinin en büyük eksikliği bu alanda entelektüel ve kuramsal boşluğun olmasıdır. Sanat yazarlarının en önemli özelliği sanatçı tanıtmaktır. Biz sadece galericiler olarak sanatçıları öne çıkarttık ama güven veren bir konumda değildik ve dahası galericiler sanatçıları yorumlayacak bir altyapıya sahip değildi ancak sanat yazarları bunları belirginleştirebilirdi. Biz galericiler olarak sanat yazarlarına çok şey öğrettik ama onlardan henüz bir şey öğrenemedik. Açıkçası bu bir süreç. 21. yüzyılda iyi sanat yazarları çıkacak diye düşünüyorum. Sanat yazarlarından galerici ve sanatçılar korkmalı ama günümüzde böyle birisi yok. Düşünün 70 milyonluk bir toplumda 10 / 15 sanat yazarı var.

2- Levent Çalıkoğlu


ASLIMAY ALTAY (Sanatçı)

1- Sanat eleştirisi tabii ki çok ve çesitli dallarda yapılıyor heryerde olduğu gibi Türkiye`de de.. Plastik sanatlara bakınca, kitap gibi daha popüler alanların eleştiri çeşitliliğini ve kalitesini maalesef bu alanda gördüğümü söyleyemeyeceğim.. Gerçekleştirilen çok sayıda sanat olayının başında yer alan eleştirilerin maalesef bizzat gerçekleştiricilerinin içinden birileri veya o cenaha yakın duranlar tarafından yapıldığını, bunun doğal sonucu olarak da eleştirinin genellikle övgü havasında olduğunu görüyorum.. Herhangi bir sanat etkinliği veya bir sergi üzerine sahiden bağımsız bir gözle ve gerçekten gezildikten sonra samimiyetle yazılmış eleştiriler maalesef azınlıkta.. Eleştirmenlerin gerçekleştirilen şeylerin aslını ne kadar yakından izlediklerini merak ediyorum, çünkü çok azının sergi gezdiğine şahit oldum.. Galiba en çok ilgilenilen nokta ne yapıldığı değil; ne adına yapıldığı..

2- Eleştiri alanında yaptığım tüm bu küçük eleştirinin ardından sergi gezdiğine şahit olduğum, yazdıklarını okuduğumda doğru bir imbikten geçirilmiş olduğunu düşündüğüm ve objektif bulduğum isim Ahu Antmen olacak.


HALDUN DOSTOĞLU (Galerici)

1- Türkiye’de genel olarak sanat eleştirisi dili ne yazık ki çok yetkinleşememiştir. Edebiyat, tiyatro, müzik, opera, plastik sanatlar vs aklınıza gelen tüm alanlarda eleştiri dili derinleşememiş, zenginleşememiştir. Belki de Türkçenin eleştiriye, felsefeye yatkın bir dil olmaması da bunda rol almış olabilir. Tüm bu alanlarda eleştiri kendi terminolojisini Batı’dan ithal ederek geliştirmeye çalışmaktadır.

2- Her dönemin öne çıkan eleştirmenleri, sanat tarihçileri olmuştur. Ama galiba Mazhar İpşiroğlu’nun en öne çıkan isim olduğu konusunda herkes hemfikirdir.


YUSUF TAKTAK (Sanatçı)

1- Türkiye’de sanat eleştirisinin olup olmadığı sorunu neredeyse başlangıcından bu yana gündemde olmuştur. Sanatın “Batı sanatı”nda olduğu gibi yapılanması sanatçıların isteğiydi; sanatçı-eleştirmen-müze-galeri-koleksiyoncu... Türk sanatçısı kendi varlığı dışındakileri hep yetersiz gördü. Kimi zaman eleştirmenliğe soyundu, müze müdürlüğü yaptı hatta galeri sahibi bile oldular. Konu eleştirmenlik ise, bu konuda kestirmeden kısaca belirtmek zor. Örneğin, Akademi öğrenciliğim sırasında ressamlar birbirlerine dönüşümlü olarak eleştiri yazısı (-övgü- demek daha doğru) yazarlardı. Mezuniyet sonrası çevrede bir Sezer Tansuğ rüzgarı esiyordu. Sağlığında kendisiyle yaptığım görüşmede belirttiği bir şey vardı: “Eleştirmen, ancak birbiriyle uyumlu sanatçıların birlikte ortaya çıkardıkları kişi olmalıdır.” Bir eleştirmenin önüne gelen sergiyle ya da sanatçıyla ilgili yazmasının doğru olmadığını belirtmişti. Nitekim, çevresindeki bir sanatçı grubunu ön plana çıkardı ve sadece onların işlerini ısrarlı biçimde övdü. Doğal olarak beğenisi dışındakileri kötüledi. Sanat Tarihi yazmaya kalkışınca da nesnel olamadığı ortaya çıktı.

2- Eleştirmenlikle ilgili, Türkiye’deki en iyi eleştirmenin kim olduğuyla ilgili, tüm yaşadıklarımı düşündüğümde, bir yanıt veremiyorum. Çünkü, karşımda küratörlük, sanat yazarlığı, sanat tarihçiliği, galericilik, müzecilik, ... gibi kavramlar duruyor, tümü de birbirine karışmış durumda. Sorularınız karşısında kaotik bir ortam sergilediğim ve kötümserliğim için bağışlayın, az önce İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı’ndan geldim!...


ŞAHİN PAKSOY (Sanatçı)

1- Bu, yıllardır sancısını duyduğum bir konu, çünkü resmi ne galerici, ne alıcı, ne de yazar biliyor. Sanat, bir başka kültürün uzantısında üretilmek zorunda değil ama bu konuda yaygın bir dayatma var. Eleştirmenlerse yazdıkları yazılarla bu sistemi sürekli yeniden üretiyorlar. Bazı eleştirmenlerin yazdıklarını okumak için tercüman gerekiyor. Toplumun bu yazıları anlaması gerekiyor ama onlar gerekmediğini düşünüyorsa toplumun sanata ilgi duyması için 300 yıl daha beklemek gerekecek. Eleştiri alanında büyük bir boşluk var, eleştiriden ziyade yazılarda edebiyat yapılıyor.

2- Ahu Antmen


BURHAN KUM (Sanatçı)

1- Türkiye'de basının bağımsız olmadığı, -zaten iki, üç orta tirajlı dışında yüksek tirajlı gazetelerin sanat sayfası bile yok!- medya ve finans gruplarına ait olmayan sanat dergilerinin de galericiler tarafından finanse edildiği göz önüne alındığında, sağlıklı bir sanat eleştirisi beklemek hayalcilik olur. Eleştiri, bir yapıtın ya da sanatçının, karşılaştırmalı bir biçimde, tarihsel ve mekansal olarak artı-eksileriyle ve kuramsal bağlamda çözümlenip tartışılmasıdır (Bunu yapabilen bir kişi olarak Avusturalyalı Robert Hughes'i örnek verebilirim). Ne zaman ki bir yayın organı sayfalarını, kendi desteklediği bir sanatçının tanıtılmasına değil de tartışılmasına açarsa o zaman bu alanda olumlu bir adım atılmış olacaktır.
2- Ali Şimşek


ÖVGÜ ARDA (Galerici)

1- Memnun değilim, hatta sanatçılardan daha iyi eleştirmenler çıktığını düşünüyorum.
2- Levent Çalıkoğlu


ADNAN YILDIZ (Küratör)

1- Türkiye'de sanat pratiği çerçevesinde kurumsal ya da analitik düzeyde eleştiri üretilemiyor, bunun başlıca nedeni küçük sanat toplumunun kendi varlığını tekrar tekrar üretmek için hazırladığı basın bültenlerini sınırlı medyanın dar yüzölçümlerinde tekrar tekrar çoğaltması. Kamusal bir tartışmanın çalışması için kişiselleşen noktaların nötr zeminlerde buluşması gerekir, ki bu şu anda zor gözüküyor. Mevcut durumda sanat pratiği feodal kültürün getirdiği "abici-ablacı" ilişkilerle küçük-burjuvalaşma amacı güden "etkinlik" modeline sıkışmış durumda.
2- Perihan Mağden yazmaya başlasa, onun direk ve kişisel dili herkese iyi gelirdi.


ERGİN İNAN (Sanatçı)

1- Türkiye’de sanat eleştirisinin son zamanlarda hareketlendiği ve çoğaldığı bir gerçek. Birçok eleştirmen ortaya çıkmaya başladı, özellikle gençlerde umut görüyorum.
2- Ferit Edgü


ŞENOL YOROZLU ( Sanatçı)

1- Memnun değilim çünkü bu alanda futbol takımlarını tutmakla aynı mantık yani bir “takım muhabbeti” var. Sürekli bir takım sanat kitapları hazırlanıyor ama görülmeyen, atlanan şeyler var. Hayatımız hep yanlış düzeltmekle geçiyor, bunların yanlışlarını da düzelteceğiz. İstanbul’da yeni kazıların yapılması ve orada çıkan sonuçlarla nasıl İstanbul’un tarihi yeniden yazılması gerekiyorsa Türkiye’de sanat tarihinin de tarihi yeniden yazılmalı.
2- Ölmüşlerden Sezer Tansuğ idi, yaşayanlardan Ayşegül Sönmez


CEM ALTINEL (Koleksiyoner)

1- Memnun değilim. Sezer Tansuğ’un yerini dolduracak bir sanat eleştirmeni henüz çıkmadı. Sanat eleştirmeni, sanat tarihçisi, küratör gibi tüm uzmanlıkların birbirinin içine girdiği piyasada her şey olumlanıyor. Ben buna “bön pozitivizmi” diyorum yani her şeyin iyi olduğunu düşünme mantığı; eleştirinin yokluğu.
2- Ahmet Oktay


ONAY AKBAŞ (Sanatçı)

1- Türkiye’de çağdaş sanatın dinamizmi ve derinliği ne kadarsa eleştirisi de o kadar olduğunu düşünüyorum. Sanatçı çıkarları ile kurumların çıkarları çok fazla içiçe girdiği için bir “kirlilik” olduğu kesin. Sanat tarihçisi ile sanat eleştirmeni, küratör ile sanat eleştirmeni kimlikleri birbirine karışmış durumda. Bunun doğru bir şey olduğu konusunda şüphelerim var. Pierre Restany, çağdaş sanat eleştiresi ve sanat kuramları konusunda çok yetkin biriydi, kendisi benim tanıdığım en iyi eleştirmenlerin son temsilcilerindendi. Bu boyutta bir sanat eleştirisinin Türkiye’de olup olmadığı konusunda emin değilim.

2- Yurtdışında yaşayan bir sanatçı olarak sanat eleştirisini ancak internet üzerinden ve gazetelerde görünürlüğü olanları takip ederek yapabiliyorum. Bu açıdan vereceğim cevap hiçbir zaman “gerçek bir en iyi”yi göstermeyecek ve genç eleştirmen arkadaşlara da haksızlık olacak ama illa bir isim vermek gerekirse sanatta demokrasi olmadığının bilincinde biri olarak diğerlerinin yanında Ayşegül Sönmez ile Ahu Antmen’i beğenerek okuyorum.


LEBRİZ RONA (Sanatçı)

1- Hayır..
2- Bilmiyorum..


YUNUS TONKUŞ ( Sanatçı)

1- Türkiye’de sanat eleştirilmiyor ki! Eleştirmen sanatçıyla birlikte yol katetemeli ve herşeyden önce onun bir tavrı olmalı.
2- Ahu Antmen


ÇELENK BAFRA (Küratör)

1- Memnun olmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Öncelikle nicelik açısından,sanat eleştirmeni sayısı ve sanat eleştirisine yer veren yayınlarınçeşitliliği oldukça sınırlı ve kısır bir duruma işaret ediyor. Eleştirilerinniteliğine gelince maalesef oldukça çalakalem, ödevini yapmamış eleştirilerokumak durumunda kalıyoruz. Özellikle güncel sanat söz konusuysa nitelik venicelik daha da sınırlı kalıyor. Ayrıca güncel sanat ortamında eleştirilerinağırlıklı olarak içerik değil kişiler üzerinden yapıldığını da üzülerekgörüyorum. İlişkiler ağı, güç dengeleri ve gruplaşmalar eleştirmenleri deetkiliyor ve çoğu zaman eleştiri sanat eleştirisi değil de kişi veya kurumunkimliği üzerinden yapılıyor. Yine de umutsuz hiç değilim, çünkü özellikleyeni eleştirmenler ve yayınlar bu konuda umudumu haklı çıkarıyor. Son onyılda sanat profesyonelleri, sanatsal üretim, pazar ve kurumlarda büyükgelişme yaşıyoruz, buna paralel olarak sanat eleştirisinin geç de olsaonlarla aynı seviyeye geleceğine inanıyorum.
2- Ben özellikle Evrim Altuğ'u takip etmeye çalışıyorum, eleştirilerindediplomatik olmaya çalışmadığı ve adeta takıntılı bir şekilde (bu sıfatıolumlu anlamda kullanıyorum) ve disiplin ile, yapacağı eleştiri veya röportajkonusuyla ilgili önceden araştırma yaptığı için. Bunun dışında proje ve konuları cesur, sıradışı ve siyasal bir bakış açısıyla değerlendirebildiği için Erden Kosova'yı da iyi buluyorum.


DOĞAN PAKSOY (Sanatçı, Galerici, Gençsanat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni)

1- Ülkemizde sanat eleştirmenlerine yeteri kadar değer verilmediğini düşünüyorum. Herkes Türkiye'de sanat eleştirmeni olmadığını söylüyor. Oysa onlara gereken değeri verip kendilerini var etmelerine özen göstermeliyiz. “Türkiye'de sanat eleştirmeni yetişmiyor” eleştirisine ben hiç inanmıyorum. Gerekli destek verildikten sonra nitelikli eleştirinin doğallığından ortaya çıkacağını düşünüyorum.

2- Konumum itibarıyla aralarında bir ayrım yapmam doğru olmaz. Sayıları o kadar çok ki bir daha düşünseniz hepsini göreceksiniz.


BURCU PERÇİN (Sanatçı)

1- Türkiye’de dünya ve çağdaşlık bağlamında yeterince ve etkili sanat tarihçileri, sanat felsefecileri, sanat sosyologları ve estetikçiler yetişmiyor. Eleştirmenlerin ve eleştiri mekanizmalarının çok az oluşu ve bu mekanizmaların bazı güç odaklarının etkisinde kalması Türk sanatının gelişmesini engelleyen etkenlerden biri. Basın yayın dünyasında, plastik sanatlar dalında uzman kimselerin az ve yetersiz olduğunu düşünüyorum.

2- Ahmet Soysal


HANDAN BÖRÜTEÇENE (Sanatçı)

1- Bir "şey"den memnun olup olmamak için ilk önce o "şey"in gerçekten sürekli var olması gerekir. O nedenle ne memnunum ne de memnun değilim. Eleştiri başlı başına "faydalı bir eser"dir ama bizde yok denecek kadar azdır. Çoğunlukla basılı ve görsel medyada eleştiri yazıları yerine sergi tanıtım yazıları okuruz ve izleriz. Bunlarsa ya övgü ya da yergi yazılarıdır; eleştiri yazıları değillerdir. Çok nadir olarak gerçek eleştiri yazıları yazılıyor.
Sahici bir eleştirmen olmak, yapıtı / yapıtlar bütününü ve sanatçıyı inceden inceye okuyabilmekten geçiyor. Eleştirmenin bu okumayı yapabilmesi için de aklını, algısını, bilgisini ve sezgisini "hız"ın çarkında ezilmesine fırsat vermeden yapması gerekiyor...
Hatta bırakın gerçek eleştiri yazılarını, sergi tanıtım yazılarında bile olaylar şöyle gelişiyor, örneğin; gazete ya da dergilerin yayına çıkacakları saat, gün hep belli olduğundan o son saniyeye kadar hep bir acele/hız gerekir(!) ve illaki o ayın sergileri üzerine "bir şeyler" yazılmalıdır… her şey acele ile olur! ama acele / hız ile yazılmış o yazılar ya hatalıdır, eksiktir, muhakkak bazı "sorunları" vardır... yazar ise kendini şöyle savunur: "o kadar sıkışıktık ki..." !!! Oysa zaman hiç affedici değildir! o yazının üzerinden on yıl geçer, bir gün bir bakmışsınız ki birileri bir araştırma yapmaya başlamış ve arşivlerden o yalan yanlış, eksik töksük yazıları "gerçek" belgeler olarak bulmuş ve kullanmış ... üstelik sözler gibi sergiler de uçmuş yalnızca yazılar kalmıştır... neyi nasıl düzelteceksiniz o dakikadan sonra!? Bunun nasıl bir facia olduğunu yalnızca başına gelenler bilir. Eleştiri alanında gözlemlediğim İlginç (!) bir eksikliliği de gündeme getirmek isterim; herhangi bir sanatçı için o sırada sergisi yoksa, o sanatçı ve yapıtları üzerine hangimiz kaç kere gerçek bir eleştiri metni yazılmıştır ki okumuş olalım bu ülkede? Ya da bu ülkede yapılmış önemli sergiler, hareketler ve kurumlar üzerine ? Hep şu anla ilgiliyiz, sergiler, hareketler bitince hooooop unutulmuşlar kutusuna gönderiyoruz her şeyi ... Oysa bu tavır "değer" oluşturmada eksik alan yaratmaktan başka hiç bir işe yaramıyor. Kendi kendimizi eksiltiyoruz hem de eksik değilken. Bütün bunlarla birlikte belki de Batı ülkelerinde olduğu gibi "kemikleşmiş" bir eleştiri kurumunun olmaması sanatçıları ve kurumları sonsuz özgür(! ) kılmıştır... neden olmasın ?

2- …


BURAK DELİER (Sanatçı)

1- Sanat alanında eleştiri diye bir şeyden bahsetmek mümkün değil. Hangi dergide ya da gazetede derinlikli 4000-5000 kelimeyi geçen kuramsal, sosyal, siyasi, tarihsel bağlamları ortaya koyarak yapıtı anlamaya çalışan bir yazı okudunuz? Ben rastlamadım. Dolayısıyla üzerinde konuşmaya değer de değil. Bizde genelde eleştiri anlamaya çalışmadan, hiçbir argümantasyon yapmadan sadece yargılamak için yazılıyor. Bunun da hiçbir değeri yok. Herkes tarafını seçmiş, siperlerin ardından kör, sağır, topal ateş ediyor. Yazmaya, meseleyi ortaya koymaya çalışan birkaç kişi de bu arada duyulmuyor elbette. Geçen sene 10. Bienal'in başına gelenleri düşünün, bunun üzerine konuşmaya, anmaya bile değmez...
2- En iyisi, -eğer yazsaydı- Nobel ödülü de olduğu için herhalde Orhan Pamuk olurdu. Bilindiği üzere o da bizim alanı erken yaşta terk etmiş, sanatçı içgüdüsü!


İRFAN OKAN (Sanatçı)

1- Türkiye'de sanat eleştirisi yok ki..
2- Rahmetli Sezer Tansuğ idi. Şu anda sanat eleştirisinin olmadığını düşündüğüm için kimseyi iyi bulmuyorum.



SONUÇLAR:
1-Ahu Antmen 11
2-Levent Çalıkoğlu 5
3-Ayşegül Sönmez 3
4-Beral Madra, Ahmet Soysal, Mehmet Ergüven, Hasan Bülent Kahraman, Erden Kosova, Canan Beykal, Ali Şimşek, Ferit Edgü, Ahmet Oktay, Evrim Altuğ, (Nilgün Özayten, Sezer Tansuğ, Mazhar İpşiroğlu) 1

*Bu araştırma Kasım 2008 Gençsanat Dergisi'nde yayınlanmıştır.

No comments: