Sunday 19 July 2009

Deleuze Sayıklıyor…

Nusret Polat

Geride bıraktığımız yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Gilles Deleuze’ün yapıtları peş peşe Türkçede görünüyor. En son çeviriler, son yıllarda oldukça ilginç çeviri kitapları yayımlayan Bağlam Yayınları’na ait. İki cilt: “Issız Ada ve Diğer Metinler” ve “İki Delilik Rejimi”. 900 sayfayı bulan bu iki cildin editörü David Lapoujade sunum yazısında Deleuze’ün daha önce yayımlanmamış metinlerinin de bu seçkide yer aldığını belirtiyor. Lapoujade, Paris I Üniversitesi’nde (Pantheon-Sorbonne) Deleuze üzerine dersler yapan, Deleuze’ün uzun zaman öğrencisi ve dostu olmuş bir felsefeci. Son yıllarda Deleuze üzerine sosyolog ve küratör Ali Akay’ın düzenlemiş olduğu Deleuze başlıklı konferanslarda yer aldı. İstanbullu belli felsefe ve sanat çevreleri onu yakından tanıyor artık. Bu iki kitabı Türkçeye kazandıran Bağlam Yayınlarına, Teoria dizisi çerçevesinde harika kitapların editörlüğünü üstlenen Ali Akay’a ve tabii ki en çok da çevirmenler Ferhat Taylan’a, Hakan Yücefer’e ve Ender Keskin’ müteşekkiriz. Zira bu iki kitap sadece Deleuze’ün felsefesini ve siyasetini kavramanın giriş anahtarını sunmakla kalmıyor, bir dönemin felsefi, kültürel, toplumsal ve siyasi ikilimi de solumamızı sağlıyor. Öyle ki burada Deleuze’ü 1950lerin başından 1995’e kadar takip etme olanağına sahip oluyoruz… Tanıklık ettiğimiz şey bir ömürlük olağanüstü bir felsefi sözce üretimi…

Deleuze konuşuyor, çoğunlukla sayıklıyor (sayıklama tabiri sanırım Deleuze’ün çok hoşuna giderdi). Bir şizofren gibi, şizofren olmayan bir şizofren gibi. Onda her şey akış halinde. Hiçbir sabitlik yok. Her şey anında yer değiştiriyor. Akış haklinde bir dünya içinde akış halinde bir söylem: Mükemmel bir Herakleitosçu. Devinim içinde olan her şey birbirine eklemleniyor ve bizler fark ediyoruz kendi küçük dünyamızın içinde bütün bir dünya tarihini ve coğrafyasını barındırıyoruz. Tekilliklerimiz sonsuz çoğulluklar içeriyor. Kapısı ve penceresi olmayan kapalı evrenlerimiz (Leibniz) kapılara ve pencerelere (Gabriel Tarde) kavuşuyor.

Eğer Deleuze’ün bir etiği ya da siyaseti varsa bu şüphesiz akış halindeki özneleri, şeyleri, olayları, tarihi ve coğrafyayı göçebe ya da yersizyurdsuz çizgilerinden kapatmaya, daha doğrusu kodlamaya (kapatma Deleuze’den çok Foucault’ya yakın bir ifade) çalışan, benim ideolojikleştirme diyeceğim bir iktidar yaratımına dönüştüren iktidar odaklarına karşı bir etik ya da siyasettir. Ve bu etik ya da siyaset ne bir ahlak felsefesinden geçer ne de sonu –izm’le biten doktoriner bir yapıdan. Burası zengin bir coğrafyadır, ya da dahası bir coğrafya-felsefedir ve içini dolduranlar: Spinoza ve Duygulanımlar, Bergson ve kavramları (süre, yaşamsal atılım, sezgi), Nietzsche ve Fark Felsefesi, Kafka ve Başkalaşımlar ya da barbarların istilasına uğrayan Çin İmparatoru, Proust ve göstergeler, Francis Bacon ve hayvansı Figürleri, Artaud ve Organsız Beden, Sade’dan çok Masoch, şüphesiz dostu ve çalışma arkadaşı Felix (Guattari) ve onun zekası ve militanlığı, Kapitalizm ve Şizofreni, Akışlar, Kaçış Çizgileri, Köksaplar, Yersizyurdsuzlaşma, İnsana karşı Arzulayan Makineler… Erkeklere, erkeksi kaba güce karşı kadın-oluşlar ya da her erkekte double olarak işleyen erkek ve kadın birlikteliği olarak eş-cinsellik (ya da daha doğru bir ifadeyle belki de çift-cinsellik)… Ciddiyete karşı İroni ve Neşe: Harikulade bir Nietzscheci.

Bütün bunlar Deleuze’dür ve tabii ki bizizdir. Kendimizin parçalarını, bileşenlerini bulduğumuz yatay-geçişli demokratik bir felsefedir onun felsefesi. Bizler burada Hobbes’un vatandaşlık kavramı bağlamında formüle ettiği Halk’dan (People) çok, Spinoza’nınn olumladığı Çokluk’a (Multitude) yakınız. Çünkü halk kodlanmış, sabitlenmiş bir uzamda işlerken, çokluk sürekli yer-değiştirir. Deleuzu’ün evreni kapalı değil açık bir şizoid evrendir.

Evet bütün bu kavramlar Deleuze’e (ve ortağı Guattari’ye) aittir ve bunlara hakim olmak kolay değildir. Durmaksızın, pes etmeden okumak, anlamak ve belki de yazmak lazımdır. Zira bir metin sadece okuyucusu için zor değildir, aynı zamanda yazarı için de zordur ve onun hakkını vermek, yazarın büyük uğraşını ödüllendirmek gerekir. “Issız Ada ve Diğer Metinler” ve “İki Delilik Rejimi” Deleuze’ün bütün bir ömrünü kat eden felsefi ve siyasi uğraşının hakkını vermek için mükemmel kitaplar. Sadece başlangıçta okunmalı anlamında değil, tekrar tekrar okunmalı anlamında…

Gilles Deleuze, Issız Ada ve Diğer Metinler (1953 – 1974), Cilt 1, Editör: David Lapoujade, Çev. Ferhat Taylan-Hakan Yücefer, 462 sayfa, Bağlam Yayınları. İstanbul, 2009.
Gilles Deleuze, İki Delilik Rejimi – Metinler ve Söyleşiler (1975 – 1995), Cilt 2, Editör: David Lapoujade, Çev. Mahir Ender Keskin, 412 sayfa, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2009.



No comments: